[ Tasavvuf Sohbetleri 2 ]




 




"Evliyaullah kul ile Allah arasında bir vasıtadır."

 

İnsanlardaki bu rûh Allah'ın zâtının rûhu. Allah "Kendi rûhumdan ruh üfledim" (Hicr sûresi, âyet 29) buyuruyor. "Kendi rûhumdan rûh üfledim." Kime; insana. Meleğe değil, insana üflemiş. Öyle ise Cenâb-ı Hakk'ın zâtından gelen bu rûh aslına rücu ederse melekleri geçer.

İnsanlar ulvî, insanlar suflî

Ulvînin manâsı; gökleri aşar melekleri geçer. Suflînin manâsı; hayvanlardan aşağı düşer. Niçin; Cennet var, Cehennem var. İnsanlardan cinlerden başka Allah hiçbir mahluku diriltecek mi; yok. Onları cennete cehenneme koyacak mı; yok. Yalnız insanlardan, cinlerden başka yedi şeyin cennete gireceği söyleniyor. Kur'ân-ı Kerîm'de zikrediyor Cenâb-ı Allah.

1- Ashâb-ı Kehf'in Kıtmîri (Köpeği)
2- Üzeyir Aleyhisselam'ın merkebi
3- Sâlih Peygamberin devesi.
4- Hz. Musa'nın asası.
5- Hz. İsa'nın taşı, (Konuşan bir taş)
6- Hz. Ali Efendimizin Zülfikârı (Kılıcı)
7- Peygamber Efendimizin bineği (Atı)

Bütün bunlar cennete girecek. Ashâb-ı Kehf'in durumunda ibret verici bir olay var. Herkes orayı ziyaret ediyor. Halbuki şehrin ortasında, câminin dibinde Danyal Aleyhisselam var. Peygamberdir. O hiç söylenmiyor. Ama Ashâb-ı Kehf Ben-i İsrail'in velileri, onlar söyleniyor.

Olurdum lameri kest
Kabul etse beni çoban reis.


Bunu Mecnûn diyor. Beni diyor; Leylâ koyunlarını beklemek için kabul etse, ölünceye kadar sürüsünün köpeği olurum. Bu kelâm böyle ama bunda da bir hakikat var. Nedir hakikat; Mecnûn, Leylâ'nın zâhir güzelliğine, şerefine asaletine değil, Leylâ'nın yüzünde Allah'ın sıfat nurunu görmüş. O kadar güzel göstermiş onu ki, Mecnun'a Leylâ'yı o kadar güzel göstermiş ki Cenâb-ı Hak. Eğer Leylâ gerçekten o kadar güzel olsaydı, zenginler ona talip olurdu. Mecnun fakîr, sefil. Leylâ'nın babası, ailesi zengin. Mecnûn fakir diye vermediler. Çok güzel olsa, zenginler talip olurdu ona. Ama Cenâb-ı Hak Leylâ'yı Mecnûn'a o kadar güzel göstermiş ki dünyada ondan güzeli yok.

Söylenir dillerde bir Mecnûn u Leylâ her zaman
Günde yüz bin nice Mecnûn ile Leylâ'sı geçer


Her zaman söylenen, kitaplarda yazan Leylâ ile Mecnûn. Bilmezler ki günde yüzbin Mecnûn'la Leylâ'sı geçer. Yüzbin tane geçermiş. Nerede; kürre-yi arzda. Burada Mecnûn'dan manâ bir evliyaullah'ı seven müritlerdir. Leylâ'dan manâ evliyaullahtır.

Bir Leylânın Mecnûnuyam

Çünkü neden; Evliyaullah'ta olan bir sıfat nuru vardır. Hatta evliyaullahta zât nuru vardır. Evliyaullahı sevmek Allah'ın sıfatlarından dolayıdır. Evliyaullahta Allah'ın sıfat nuru vardır. Allah'ın sevdirdikleri görür.

Bilene, görene... Köre ne!

Bilenlere, görenlere. Ama görmek mühim değil. İnanmak mühim. Zâhirde bu göz onu görmese de, ceset onu bilmese de, rûh onu hissediyor. Zaten tarîkata girmek, tarîkatı yaşamak rûh ile oluyor. İnsanın rûhu tarîkatı hissediyor. Anlıyor. Bunu anlamak, Evliyaullah'ın velâyetine inanmak. Görmüş veya görmemiş. Görmemişse, görmüş gibi inanmış. Evliyaullah'ta olan kudsiyeti, O'nda olan mahareti. O'nda olan kudreti. Evliyaullah'ta Allah'ın sıfatlar tecelli etmiştir. Bu sıfatları müridi cezbediyor. Zâhirde O da bir insan. Yiyor, içiyor, yatıyor, kalkıyor. Oturuyor, alıyor, veriyor. O nasıl bir insan;

Kapında kul var, Sultandan içeru
Ete, kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm


Etten kemikten maksat, cesedini kasdediyor. Kapında kul var, Sultandan içeri. Burada rûhtan bahsediyor. Ama o rûh makamına ulaşmış. Onun rûhu Allah'a ulaşmış. Allah'ın zâtına ulaşmış. Akar sular, katreler deryaya karışıyorsa... Sanki o insanların rûhu deryâdan gelmiş, yağmur katresi. Yağmur katreleri birleşirse, suya karışırsa suyla beraber nereye gider; deryâya gider. Kürre-i arz üzerinde kaynar sular var. Bunlar nerden geliyor; deryâdan geliyor. Bunlardaki bu hareket ne; bu akım ne; yine deryâya gitmek.

Herşey aslına rücu edecek. Herşey aslına rücu eder.

Öyle ise, bu suların aslı derya. Deryâdan geldikleri için, deryaya gitmek isterler. Ama hepsi gitmez. En ufak bir su deryâya gider de belki büyük su gidemez. Deryâya giden nehirler var. O küçük su nehire karışırsa, nehir de deryâya gider. İnsanların rûhu Allah'tan gelmiştir. Allah'a gitmek ister. Kendi kendine gidemiyorsa, kendinize bir vesile arayın. Onun için evliyaullah vasıtadır. Evliyaullah'ı bilmezse, evliyaullah'ı bulmazsa, evliyaullah'ın uhdesinden geçmezse, Allah'ı bulamaz. Evliyaullah kul ile Allah arasında bir vasıtadır. Zâhiri cesedi, bâtını rûhudur. Bizde de rûh var ama bizim ki katre.

İnsan 15 yaşına girince iki yolun kavşağındadır. Birisi cennet, diğeri cehennem yolu. Sağı cennet yolu, solu cehennem yolu. Şimdi sağcı, solcu diyorlar ya. İslâmınki ne sağ, ne sol. İslamın sağı solu nedir; İslamı yaşamak, yaşamamaktır. Peygamber Efendimiz Miraç yaptığı zaman, Miraçta bütün Peygamberlerin rûhları ile, görüştü. Gitti Adem babamızla da görüştü. Ona da selâm verdi. 6. semada görüştü. Selâm verdi ona;

- "Selamün aleyküm ya Ata."

- "Ve aleyna ve aleyküm selâm ya sadık oğlum Muhammed."

Böyle selamını aldı. Selamını aldı ama yine de meşgul. Durmadan sağa bakıp gülüyor. Sola bakıp ağlıyor. Peygamber Efendimiz sordu:

- "Ya Ata. Neden bu kadar meşgulsün? Sağa bakıp tebessüm edip neşeleniyorsun. Sola bakıp hüzünlenip ağlıyorsun." dedi. Demişki:

-"Ya sadık oğlum Muhammed, sen de gel sağımdan, solumdan bak." Gidip bakıp da ne görsün. Sağa bakınca itaat edipte Cenâb-ı Hakk'ın cennetini kazananları, cennet ehlini görüyormuş. Onları zevkli sefâlı görünce neşeleniyor. Sola bakıyor. Cehennem ehlini, azap çekenleri görüyor, uzülüyor. Düşünelim ki bir babanın iki tane oğlu var. Birisi babasına itaat ediyor, diğeri isyan ediyor. Ne kadar isyan ederse etsin oğluna bir kaza geldiği zaman baba yanıyor. Acıyor, ağlıyor.



[ Tasavvuf Sohbetleri 2 ]